ABD: "Hasta Adam"
1945'te dünya ekonomisinin yarısına hükmeden Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 2024 itibarıyla küresel gayri safi milli hasıladaki (GSMH) payının dramatik bir şekilde düşmesiyle küresel dengeler yeniden şekilleniyor. Bu düşüş, sadece ekonomik verilerin soğuk gerçeğini yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda ABD'nin uluslararası arenadaki hegemonik konumunu da sorgulatıyor.
Trump döneminde belirginleşen yüksek ithalat vergileri, yerli üretime zorlamalar ve enerji kaynaklarına yönelik stratejik hamleler, ABD'nin ekonomik gerilemenin yarattığı baskıyı hafifletme çabası olarak yorumlanabilir. Ancak bu adımlar, uzun vadede küresel rekabet ortamında daha derin yapısal sorunları da beraberinde getiriyor.
İmalat sektöründeki istihdam kaybı, ABD ekonomisinin yapısal dönüşümünü gözler önüne seriyor. Otomasyon ve küreselleşmenin etkisiyle milyonlarca iş kaybı yaşanırken, hizmet ve teknoloji sektörleri yükselişte olsa da, geleneksel üretim kollarındaki erozyon, ülke ekonomisinin zayıf noktalarından biri olarak kalmaya devam ediyor.
ABD'nin 40 trilyon dolara yaklaşan borç yükü, ekonomik büyüklüğüyle kıyaslandığında bile endişe verici bir tablo çiziyor. Küresel borç stokunun artışı, dünya genelinde ekonomik istikrarsızlıkların habercisi olarak yorumlanabilir.
Bazı çevreler, bu ekonomik ve politik çalkantıları "Yahudi Sermayesi" gibi indirgemeci ve tartışmalı söylemlerle açıklamaya çalışsa da, uluslararası ilişkiler ve ekonomik dönüşümler çok daha karmaşık dinamiklere dayanıyor. Tek bir aktöre indirgenemeyecek kadar çok faktörün etkilediği bu süreç, hem iç politikada hem de dış arenada derin çatlaklar oluşturuyor.
ABD'nin dünyadaki 5200'den fazla askeri üssüyle küresel strateji haritasında önemli bir yer edinmiş olması, ülkenin askeri harcamalarını ve dış politika önceliklerini de yeniden sorgulatıyor. Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarına yönelik hamleler veya İran ile gerginleşen ilişkiler, ABD'nin ekonomik gücünü askeri bir rota üzerinden yeniden yapılandırma çabası olarak okunabilir. Ancak, büyük harcamaların, artan borç yükü ve ekonomik dengesizlikler karşısında sürdürülebilirliği ciddi soru işaretleri taşıyor.
Trump'ın attığı adımlar, ABD'nin ulusal egemenliği ve ekonomik bağımsızlığına dair umutlar vaat etse de, ülkenin "Hasta Adam" olarak nitelendirilebilecek bir içsel çöküş sürecine girmesi kaçınılmaz bir kader gibi görünüyor. Politikacılar arasında sıkça dile getirilen "çöküş" söylemi, sadece duygusal bir tepki değil, aynı zamanda ekonomik, askeri ve siyasi arenada derin yaraların işareti.
Özetle, ABD'nin küresel arenadaki konumunun gerilemesi, çok boyutlu ve karmaşık bir dönüşüm sürecinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Ekonomik veriler, uluslararası ilişkilerdeki yeni dengeler ve askeri stratejiler, ülkenin karşı karşıya olduğu zorlukların kapsamını gözler önüne seriyor. Bu süreç, sadece ABD için değil, tüm dünya ekonomisi ve uluslararası politikalar için de bir uyarı niteliği taşıyor. Eski düzen yerini yeni, belki de daha kaotik bir dünya düzenine bırakıyor.